Babam

Bazen uçak yolculuklarında birisinin yanında kendimi koyuvermiş ve herşeyimi anlatırken bulurdum ve sonra da kendimi eleştiri yağmuruna tutardım, “yahu nasıl oluyor da bukadar densiz olup, hiç tanımadığın bir insana herşeyini anlatabiliyorsun ?” diye. E tabii çok doğal, neden biliyormusunuz, tanıdığına anlatmak sıkar da ondan, eğer anlatmaya kalksanız ya terapist diye sizi dinleyenin avucuna bir iki yüzlük bırakmanız gerekir, ya da size küsenler ordusunu arkanızda iz diye bırakırsınız. Bu yazı için iki haftadır duygularımı nadasa bıraktım, yazamadım yutkundum, ağır geldi, babalar gününde babasız kalmışlığın babasını yemişliği ile köşelere sıkıştım. Neyse ki hipermarket falan değiliz kampanya da yapmıyoruz o nedenle kastırıp yazıyı babalar gününe yetiştirmenin bir anlamı yoktu. Bu sefer kısa ve öz olacak;

Bundan 9 sene evvel hanım ile Kanada’ya iltica edelim diye kafaya takmıştık, yapmamız gerekenler listesine baktığımız zaman da ikimizin de Fransızca bilmediği acı gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Sağa sola danışınca Jaymi isminde bir dostumuzun annesinin ders verdiğini öğrendik ve ders almaya başladık. İlk derse Jaymi’nin annesinin evine gittiğimizde salondaki büfenin üzerinde danteller, aile fotoğrafları, bir köşede bordo telefon, ortada ise yanan bir gri mum vardı, bildiğiniz bakkal mumu. Mumun ne olduğunu sorduğumuzda o ileri yaşlı Musevi hanımefendi çok sevdiği bir arkadaşının vefat yıldönümü olduğunu ve onu anmak için o mumu o gün yaktığını nemli gözpınarlarının eşlik ettiği bir tebessümle anlattı.

Bende daha o cesaret yok, Babam için mum yakamıyorum, yemiyor, onu çok özlüyorum. Babalarımız var, tanıdığımız bildiğimiz, tanımadıklarımız, uzaktan tanıdıklarımız, tahminen tanıdığımız, tanıyormuş gibi yaparsak iyi birşey yapmış olmaya inandığımız, mecbur bırakıldığımız.

Bozburundan geçerken teknesinin gösterip ismini zikrettiğimiz, hikayesini anlattığımız. Süleyman bey karşılaşma şerefine nail olamadım, ama ne gönül sahibi olduğunu tahmin edebiliyorum, o da babaydı, bir iki satır yukarıda Rüzgar Babamız var, işin cici tarafı onun da babası var, şirin gözlüklü bir bey, videosunda gördüm, Allah afiyet ve ömür versin.

Benim Babam hevesli ve başarılı bir balıkçı idi, bir kış günü Gerbekse koyunda teknedeyiz, Annem bize kahvaltı hazırlarken o kupez tutacak diye ortalığı birbirine katıyordu, deniz üzerindeki her kıpırtı, sağanak, balık oynaşı diye onu heyecanlandırırdı. Bayramoğlu’nda kimsenin istavrit bulamadığı günlerde 6-7 kiloluk testere ile kesilen kalkanlar toplayıp dönerdi, adam adamdı, doğru karar veren, hızlı köpüren, ciddiyeti seven, nüktede bıyık altından gülen, sezgileri kuvvetli bir adamdı, denizi severdi, bizi daha çok severdi.

Şimdilerde moda oldu birşeyi anma veya protesto amaçlı ışıklar kapatılıyor şu saatle bu saat arası, herhalde bizim jenerasyona da bundan x yıl sonra “ışık kapatanlar” diye isim takıp birşeyler uyduracaklar, boşverin uydursunlar.

Aramızda olmayan bütün sevdiklerimizi hakikaten çok sevdik, ne mutlu bana ki burukluğumu tanımadığım ama yanımda oturup beni okuyan elini omuzuma, dizime koyan sizlerle paylaşabiliyorum, yakın bir mum sevdikleriniz için, onlar ve anıları da aramızda kalsın.

SAIL-BLOG


İletişim Bilgileri

Adresimiz Denizlerdir...

Takip Edeyim

Bir "TIK" Yakındayız

Please publish modules in offcanvas position.