Pes Etmemek...
Bugüne kadar denizde seyir esnasında gördüğüm her tekne ile centilmenlik kuralları nezdinde ve yol hakkı bilinci ile yarışmış, kullandığım bütün yelkenlilerin hava koşulları karşısında limitlerini zorlamış bir denizci olarak hiç bir organize yarışa katılmamış olmanın da ayrıcalığını yaşadım. Taa ki Naviga dergisinin düzenlediği “Cup’ışalım mı?” deniz festivali yarışına katılana kadar…
Teknemiz hızlı, bunu biliyoruz ama hiç resmi yarış deneyimimiz yok, yelkenlerim 12 yaşında, panel kesim dakron, hamur gibi olmuş, apresi gitmiş, orsa yemiyor. Birinci gün, yarışı kendi grubumuzun birincisi olarak bitirdik ve şaşırdık, üstelik grubumuzda bizim teknenin eşi var ve yarış deneyimi çok fazla olan ve Bodrum yarışlarında kupa üzerine kupa alan bir arkadaşımızın teknesi, cenovası bizimkine göre %30 daha büyük, yelkenleri lamine yarış yelkeni, teknede ekip var.
Denizle alakalı bildiğim bir iki konuyu doğrulamış oldum ancak yarışın ikinci günü bizi sürprizler bekliyordu, hava 20-22 knot meltem ve sağanaklarda 25 e kadar çıkıyordu, teknede trapeze çıkartacak adamımız dahi yoktu, neticede iki kişiyiz, rakibimiz olan tekne havayı göz önünde bulundurarak dört kişi olmuşlar ve hepsinin yarış deneyimi var. Risk almamak için starta üç dakika kala anayelkeni ikinci camadana aldım. Start verildi ve yine önde başladık, arkamızdan gelenler sağanaklarda rüzgar dümenine girerek yol kaybettiler ve geri kaldılar, ancak biz deneyimimiz olmadığı için Kadıkalesi sığlığına doğru ilerleyerek rüzgarsız yere kaldık ve hava 11 knotlara düşüpte, önce ilk sonra ikinci camadanı silkeleyince rakibimiz olan D40 bizi yakaladı, bir de yelkenlerimizin formu bozulduğundan orsa yemeyince rüzgarsız Kadıkalesi sığlığına kaldık mı! Önümüzdeki 20 dakika içinde eşimiz olan arkadaşımızın teknesi bizi arkada bırakarak geçti, biz tramola atınca onlar da attı ve yarışa önde başlamış biz şu anda onların 300 mtr arkasında kalıverdik.
O anda tabi ki psikoloji devreye giriyor, ikimiz de son derece moralsiziz, yenildik, geçildik, yarış bitti, orsada tutturamadıysak apazda hiç tutturamayız diye düşük bir moralle Çavuş adası burnuna kadar geldik; ancak gördük ki bu arada ufak ufak arayı kapatıyoruz. Funda’nın dümen hakimiyeti bıçak gibidir, ada burnunu dönünce dümeni ona bıraktım ve ben trime geçtim, milim milim iplerle oynayarak maksimum hızı yakalamaya çalışıyorum. Bu arada hızla yaklaşıyoruz .
Neticede pes etmemek gerekiyor ve son nefese kadar mücadeleye devam. Biz yaklaştıkça rakibimiz huzursuz oluyor, yol vermemelere kalkıyor, sadece rüzgar üstünden geçirmeme hakkı varken bilgisizliğimizden istifade ederek rüzgaraltından geçişimize de mani oluyor, derken ufak bir didişme yaşanıyor ve biz o etapta geçmekten vaz geçerek tekne hızımızı kontrol altına alıyoruz. Son ümidimiz Topan ada dönüşü, zira orada hava düşecek, torbalanmış ana yelkenim o hafif havayı güzel tutacak, onların da cenovaları kocaman, göreceğiz.
Ada dönüşünde komite hakem botu ve fotoğrafçılar bize sürpriz yapıyorlar ve onlar adayı nasıl olsa öndeler diye açık dönerken biz kapalı dönerek onlardan 30 mtr daha rüzgarüstünde kalıyoruz ve o avantajla kaşla göz arasında geçiyoruz, Çatalada dönüşüne geldiğimizde ise nerede ise 200 mtr arkamızda kalıyorlar.
Finişe birinci girmenin keyfi ve heyecanıyla karı koca birbirimizi kutlarken Funda’nın “yerim senin trimini” demesini hatırlayıp gülüşüyoruz. Çekemeyenler acemi şansı dese de bu güzel ve bol ödüllü yarışın iki gün üst üste birincisi olduk. Bize ne kazandırdı diye dönüp bakacak olursam; tekneyi tanımak, pes etmemek, pes etmemek ve pes etmemek diyorum.
Rüzgar, deniz kolayınıza olsun.